Thursday, April 25, 2019

Son ana kadar yaşanan heyecan !!!

Uzun zaman olmuş rapor yazmayalı...
2018 çok keyifli geçmedi, bir de bunların üstüne kasım ayında kalça ekleminde ve kemiğinde yaşadığım sakatlıktan dolayı 3 ay neredeyse hiç koşamadım. Ha bu zamanı elimden geldikçe spor salonunda yaptığım antrenmanlarla doldurmaya çalıştım.
2019 un başında turistik gezi ve koşan arkadaşların fotoğraflarını çekmek için gittiğim Adana da, aslında koşunun nasılda hayatımın içine girdiğini, her ne kadar sakatlığın bu işin bir parçası olduğunu bilsem de, koşmamanın nasıl can yaktığını gördüm... Bu acıyla, Ankara ya döner dönmez önce hafta da 1 sonrasında 2 ve 3 kez olmak üzere antrenmanlarıma koşu antrenmanlarını da ekledim. İnsan acı çektikçe vücudunu daha iyi tanıyor vallahi. Ağrı tam geçmediği için, koşu antrenmanlarında sadece jog veya uzun antrenmanlarımı yaptım. Tempo, interval gibi antrenmanları zaman zaman kürek ergometresinde zaman zaman da bisiklette icra ettim. Yılın ilk yarışı olan Efes Ultra sorunsuz geçti. Hatta çok keyif aldım. Bu yarış aslında 4 lü takım olarak gireceğimiz İznik Ultra nın uzun antrenmanı niyetine katıldığım bir yarıştı.
Neyse, Ankara ya dönüp, Efes in heyecanı ve keyfi ile nasılsa iyileştiğini düşündüğüm bacak, daha ilk antrenman da arıza vermeye başladı. Hooopp hacıı, yavaşş. İznik Ultraya 2 hafta kalmışken yaptığım 19km lik antrenmanın sonunda ki 1.5km lik yokuşu, resmen sürünerek çıktım. Moral yerlerde tabii. Takım arkadaşlarıma birşey söyleyip moral bozmak istemeden, koşu sayısını hafta da 1 e çekerek durumu idare ettim. Yarışta neler olacağı tabii ki koca bir bilinmez....
   
      Takımımız "Paşalar" temeli kasım ayında atılmış olan bir takım. Kemal Karaman, Selahattin Ildirar ve Mehmet Zahir Kül den kuruldu. Yarış stratejisi falan ciddi ciddi çalışıldı :)
Yarışa 4 gün kala, Selahattin maalesef sakatlığı sebebiyle takımdan çıkmak zorunda kaldı. Yerine Alpay Güneralp dahil oldu. 4 gün içinde 40km koşacak adam bulmak bir hayli zor tabi. Adam çılgın çıktı :P
160k. 4 lü takım yarışı bu yıl ilk defa düzenlendi. Katılımcı takım sayısı 3. Kürsü yapabilecek miyiz baskısı yok. Cut off a takılmadan keyifli keyifli koşarız diyoruz. Kimse stres yapmamış.                       ,

YARIŞ 

       Cuma günü saat 11 civarı İznik e geldim. Hiç oyalanmadan yarış kitini aldım. Zorunlu malzeme kontrolünde boşalttığım çantamı, tekrar kontrol ederek hazırladım. Öğlen Kemal ve Selahattin de geldiler. Kitler-yemek- biraz uyku vs. yarış zamanı geldi çattı. Whatsapp grubundan yazıştığım, çoğunu ismen bilmeme rağmen gerçekte tanışmadığım Aydos Zirvedekiler gurubuyla tanıştım. Sağolsunlar starta kadar gelip büyük tezahürat eşliğinde, Anıttepe ruhundan Pelin le beraber yolcu ettiler :) 

        Yarışın toplam uzunluğu 162km., benim koşacağım kısım 36km. ydi. 19:00 da start verildi. Taktik olarak öncelikle ısınana kadar bacağımı dinlemeye karar verdim. Sonrasında iyi olursam hava kararana kadar tempo yapıp gidebileceğim kadar gidecektim. Surlardan çıktıktan sonra guruptan kopmalar başladı. Ortalama 5:45 civarı bir pace ile gidiyordum ve herhangi bir ağrı yoktu. Zemin korktuğum gibi çamur değildi. Tempomu arttırmaya başladım. İlk 11 km yi 1 saatin altında bir süre ile geçtim. Hava kararmaya başlamış ama hala fenere ihtiyaç duyulmayacak kadar aydınlıktı. 20.km 1saat52 dakika :) Artık gece olmuş lambaları yakmıştık, tabii ki hız düştü. Beni en çok zorlayan şey 3. boyut algısının kaybolmasından dolayı yolda ki çukurları kestirememek oldu. Bu yüzden de temkinli gidiyordum. Yarıştan önce takımdakilere  tahmini bitiriş süremi 5.5-6 saat olarak söylemiştim. Ama yine de 25.km de ki 2. cp den telefon edeceğimi söyledim. Ki onlarda Kemal i bayrak değişim cp sine getireceklerdi. 2. cp den çıkıp haber verdikten sonra, iyice kararmış hava da parlayamayan işaretleri takip etmeye çalışarak yoluma devam ettim. Bazı yerlerde işaretler gerçekten çok yetersizdi, orada da rotayı indirdiğim saatim imdadıma yetişti. Neredeyse hiç kaybolmadım diyebilirim. Yarıştan önce Serkan la konuştuğumuzda bana abi Keramet i kim çıkacak demişti. Bende yarışın en zor kısmı Kemal de, o çıkacak demiştim. Serkan birşey söylemedi ama sanırım o an bana acımıştır :) Evet Keramet bir anda karşımda belirdi. Hafif inişli çıkışlı, zaman zaman çamurlu bir zeminde koşarken, bir anda dolunayın altında parlayan, ak sakallı dedenin tepesinde durup GEL dediği gibi çıktı Keramet. Neden arkadaş neden... Katır ın bile çıkamayacağı bir yol neden yapılır.. Neyse tabi bütün fiziksel ve mental gücümü toplayarak başladım tırmanmaya. Allahım bitmeyen yokuş yapmışlar. 4 kez durup dinlenip çıkabildim yokuşu.. Sonrası malum, tamamdır yarış bitmiştir, bundan sonra az bir çıkış ve sonrası iniş..Cumartesi günü yarışanların yaşadıklarının aksine benim yarışımda hiç yağış olmadı. Ama bir ara rüzgarında etkisiyle bayağı soğuk oldu. Neyse çıkışlar bitmiş, inişler kalmıştı. Birazcık tempoyu arttırabilirim derken, ne mümkün, zemin o kadar kötüydü ki, düşüp yuvarlanmamak için inişte de istediğim tempoyu yapamadım. Neyse sonuçta tahminlerimden 1.5 saat önce gelip 4 saatin biraz altında bir zaman da bayrağı Kemal e teslim ettim. Genelde 20. takım sıralamasında 3. idik. ( 1. ile 18 dakika 2. ile 12 dakika )
Kemal hazırlanmış bekliyordu, bayrağı ve yedek kafa fenerini alıp ok gibi fırladı. Kendisi rapor yazar mı bilemem ama yazarsa efsane olur :) Parkurun en ağır yerlerini ve yanılmıyorsam en fazla çıkış olan yerini koştu. Bu arada biz de canlı takipten Kemal i takip ediyorduk. Bizim önümüzde ki takımın koşucusu kaybolmuş ve biz 2. sıraya çıkmıştık. Kemal in de tahmin ettiğinden önce yarışı bitireceğini anlayınca 3. koşucu Alpay ı uyandırıp cp ye geldik. Alpay ın hazırlıklarını da yaptık. Kemal bayrağı Alpay'a teslim ettiğinde 1. ile olan fark 61 dakikaydı. Kafaya yemenin vermiş olduğu rahatlıkla beraber İznik e dönüp dinlenmeye karar verdik. Ara ara da canlı takip e bakıp Alpay ı izliyorduk. Alpay günün ağırması ile beraber uçmaya başlamıştı. Zahir e bayrağı devrederken fark 39 dakika... Neler oluyor falan derken, herkes sürekli canlı takip sayfasını güncelleyerek Zahir in farkı nasıl erittiğine bakıyordu...Zahir in ilk cp sinde fark 30 dakikaya düştü. Hop oturup hop kalkıyor, Zahir e sürekli telefonda farkı söylüyorduk. Derbentte fark 10 dakikaya düştü, adam uçuyor yahu. Son cp çamdibinde fark 3 dakikaya düştü. Hepimiz hazırlanmış Zahir i bekliyorduk. Yarışın son km sini beraber koşmamız lazımdı. Bir taraftan da inşallah iş son km ye kalmaz diye dua ediyordum :) Adamların hepsi benden hızlıydı. 19 saat 21 dakika süren yarışı maalesef 3 dakika farkla 2. bitirdik..


Organizasyon genel olarak çok başarılıydı. Eleştirebileceğim noktalar, sadece, işaretlemelerin yetersizliği, takım üyelerinin değişim noktalarına ulaşımlarının kendileri tarafından sağlanması. (Bunun bilgisi bizlere verilmişti. Sağolsun Selahattin bizi yalnız bırakmayarak bu konu da inanılmaz yardımcı oldu) Bunlar haricinde cp lerde ki gönüllüler, ikramlar herşey gayet güzeldi. Jandarma nın koşucuları sayması ve yarışı takip etmesi, işin ne kadar ciddiye alındığını gösteriyor. Emeği geçen herkese teşekkürler.

Eşsiz bir haftasonu geçirmemi sağlayan takımım "Paşalar" a, mesajlarıyla yarış esnasında destek veren ve ertesi gün parkura çıkıp değişik mesafelerde yarışlar koşan Aydos Zirvedekiler ekibine, her ne kadar Türkiye nin farklı yerlerine dağılmış olsakta ( iki tane de Almanya var ), benim için özel bir yeri olan Anıttepe Ruhu ekibine, yoğun çalışma temposundan fırsat kalan tek dinlenme gününde, kocası kürsü yaptığı için ( tarih bunu her zaman yazmaz :) )Ankara dan kalkıp İznik e gelen eşime teşekkür ederim.








Sunday, July 30, 2017

29.07.2017 Run Fire Salt Lake - Tuz Gölü Yarış raporu

Selamlar millet,
en son raporu istanbul maratonundan sonra yazmışım. Bu sonrasında yarış koşmadığım anlamına gelmesin, biraz tembellikten biraz da yeterli hazırlıkları yapamadığımdan raporlama konusuna girmedim. Yazı biraz uzun olabilir, o yüzden direk yarış ve parkur kısmını okumak isteyenleri düşünerek başlıklara ayıracağım. Merak edenler aralarda ki nefes kesici kısımları okuyabilir :)

İçerik :
- Istanbul maratonu sonrası kısım ( kasım-haziran arası )
-Tuz gölü yarışına kayıt ve hazırlanma
-Yarış


Istanbul maratonu sonrası kısım ( bölüm 1 :P )

Güzel bir hazırlık döneminden sonra, Istanbul maratonunda en iyi kişisel derecemi koşup, sermeyi hak ettiğimi düşünerek, kısa vadeli yarış planı yapmamıştım. Zira uzun bir hazırlık dönemi geçirmiştim ve fiziksel yorgunluk yanında, mental olarak ta başka yarışa hazırlığı uzak geliyordu. Ankaraya döndükten sonra, bizim ekip, Anıtteperuhu, herzaman ki gibi gaz müessesesini açarak, Ocak başında Adana da yapılan Adana'nın Kurtuluşu Yarı Maratonu' na katılma fikrini ortaya sürdü. Dedim ya bu müessese fena, hiç ortada yokken planlar yapıldı. Adana da keyifle dolu bir yarış ve bir sürü anı biriktirdik. 2018 de tekrar oradayız inşallah.
Sert ve soğuk geçen ankara kışı, beraberinde allerjiyi de getirdi. Soğuktan mıdır, hava kirliliğinden midir bilinmez neredeyse 3 hafta doğru düzgün koşamadım. Yavaş tempolarda da olsa, öksürük ve nefes alamama sorunu vardı. Ben de fazla üstüne gitmeden, salonda ağırlık antrenmanları yaptım. Şubat ayında, yine malum gaz müessesesi, İlker abi tarafından ateşlenerek, antalya kayıtlarımızı yaptırıp, mart başı yarı maraton koştuk. Yarıştan 3 gün önce kötü bir trafik kazası geçirmiştim, ve kaza sonrası travmaları da düşünerek yarışa gidip gitmeme konusunda gel-gitler yaşadım. Sonuçta ekip arkadaşlarım, hava değişikliği olacağını söyleyerek, "kötü hissedersem koşmazsın olur biter" dediler. Bu şekilde fena olmayan bir antalya yarı maratonu da koştuk. Peşimi bırakmayan manasız allerji ve işlerin yoğunluğundan dolayı, haftalık 80-100 km olan koşu mesafem, 20-30 lara kadar düşmüştü. Tembellik ve konfor alanını terk edememek, yoğun çalışma temposu vs. derken nisan ve mayıs ayı nerdeyse haftada 1-2 koşu ile geçti. Hemen parantez açayım, eşim de ben de nisan ayı doğumluyuz, sağolsun bizim Anıtteperuhu arkadaşları, bize doğum günü hediyesi olarak Sapanca Ultra Trail 30k yarış kaydı hediye ettiler :) Hediyeye mi sevinelim, nasıl koşacağımıza mı üzülelim... Neyse allahtan insaflı davranıp 50k kaydı yaptırmamışlar.. mayıs ayının ikinci yarısı haftalık koşuları dörde çıkarıp, mesafeleri arttırmaya başladım. Ufak bir bilek sakatlığı huysuz huysuz rahatsızlık yaratsa da, Sapanca yarışını fazla zorlanmadan ( yokuş yukarı olan kısımlar hariç ) bitirdik.


Bölüm 2 ( Tuz gölü yarışına kayıt ve hazırlanma )

Ankara'ya döndükten sonra, evde bilgisayar başında işlerle uğraşırken, koşu ile ilgili gidişatımın hiç iyi olmadığını düşünüp, hedef belirlemeye karar verdim. O noktada sevgili Nesrin ve Bahadır İşseven in, Sapanca da bahsettiği tuz gölü yarışı geldi aklıma. Ankaraya sadece 200km, aynı gün gidip yarışı koşup geri dönebilme durumu en cazip taraf. Eşime sürpriz yapıp, onun kaydını 21km. ye kendiminkini de 42km. ye yaptım. Hedef olunca hazırlıkta olmalı düsturuyla kalan altı hafta zamanda elden geldikçe antrenman yapmaya odaklandım. Önce bir durum tespiti yaptım, yarışla ilgili ulaşabildiğim kadar bilgiye ulaşmaya çalıştım. Yarışta yükseklik kazanımı yok, dümdüz, ancak gölgede yok. Güneşin altında, hem havadan hem yerden yansıyan sıcakla mücadele en ciddi sorun gibi gözüküyordu. Bizim ekipte işleyen gaz müessesesinden yukarıda bahsetmiştim, bu sefer bu müessesenin idaresini eşimle biz aldık, ekibi gaza getirdik. " hayatta kaç kere böyle bir fırsat ele geçer, tuz gölünün üzerinde koşacağız, çok yakın hemen gider geliriz" gibi hayati cümlelerle Pelin ve Ali yi de kandırdık :) aslında kanan sayısı daha fazlaydı da işlerini ayarlayıp gelemediler, inşallah seneye...
Ulaşabildiğim bilgiler, kendi deneyimlerim ve mantığımın birleşimiyle, mümkün oldukça öğlen saatlerinde anıttepe koşu parkurunda antrenman yapmaya çalıştım. Zemin yumuşak, gölge yok. Kendimce, tuz gölü simülasyonu olduğunu düşündüm. Altı hafta zaman vardı, son iki haftası genelde dinlenme ve yarışa hazırlanma haftası olduğu düşünülürse, elimde sadece dört hafta kalıyordu, uzun antrenmanlar için. Neyse lafı fazla uzatmayayım, uzun antrenman yapamadım ( uzundan kastım 30k ve üzeri mesafeler ). Genelde 10km, zaman buldukça 15-20km arası değişen antrenmanlar yapabildim. Ama neredeyse antrenmanlarımın %80 ini güneş altında ve olası bütün senaryoları deneyerek, beslenme, yarış kıyafet ve ekipmanı, yürü-koş antrenmanları... yaptım.
Geçmişe dönülemediğine göre, kalkıpta vay efendim neden 30km üzeri antrenman yapamadım diye hayıflanmanın anlamı yoktu, bunu düşünerek "gider paşa paşa yarışımızı koşarız" dedik. Tabii ki zaman hedefi koymadan. Bana göre en önemli kısmı, doğayla mücadele de ayakta kalabilmekti. Yarış zamanı yaklaştıkça, günlük olarak hava durumunu kontrol ettik. Şansımıza, 35-40 derecelerde seyreden sıcaklıklar 28-30 lara düşüyordu. Seyahat planımızı da oluşturduk ve yarış gününü beklemeye başladık.


Bölüm 3 ( yarış )

Yarış gününden bir kaç gün öncesinde ekipman ve beslenme malzemelerinin kontrolünü yaptık, eksikleri tamamladık. Cumartesi sabaha karşı 4.00 da yolculuk başladı :)
Yarış alanına geldiğimizde muhteşem güzel bir hava vardı, hem yarış atmosferi olarak hem de sıcaklık olarak ( 18 derece ). Ekipmanları bir daha kontrol ettik, çantaları hazırladık, kitleri ve göğüs numaralarını aldık. Bu arada Murat Kaya'yı 120km kontrol noktasında karşıladık. Yarışın parkuru 21km koşacaklar için 10.5km düz bir çizgide koşulup, orada ki kontrol noktasından geri dönülecek şekilde idi. 42km ve 80km koşanlar ise, 10.5 km.ye kadar 21km koşanlarla beraber gidip, kontrol noktasından sağa doğru ayrılıyordu. Organizasyon da en çok hoşuma giden şeylerden bir tanesi, parkur mesafelerinin tam ölçülmüş olmasıydı. Açıklamam gerekirse, kontrol noktasına ne kadar kaldığı, yarışın bitmesine kaç km kaldığı belliydi. Kontrol noktası, 42km. koşanlar için tek kontrol noktasıydı, buradan üç kez geçtik. İlk seferinde 10.5 km den sonra sağa doğru gidip bir üçgen yapıp ( her bir kenarı ortalama 3.5km) kontrol noktasına döndük. İkinci seferde de bu sefer sol tarafta aynı şekilde bir üçgen yaptık. Teknik detaydan sonra yarış anına gelelim..
21k-42k ve 80k startı aynı anda verildi, tahminen 130 kişi civarı start aldık. İşaretlemeler gayet yeterliydi, en az üç işareti görebiliyorduk. Startla beraber, sert toprak ve otluk bir zeminde başladık. Ufak tefek engebeler olduğu için biraz da dikkatli koştum, yaklaşık 3.5-4km sonra gölün üzerine çıktık. Tarif edilemez bir duygu, yer bembeyaz, gök masmavi, alabildiğine uzanıyor. Üzerinde bir takım insanlar tek tek ya da ufak guruplarla tarif edilemez bir keyfi yaşamakta...4.km den sonra zemin çoğunlukla sert tuz zemindi. Ara sıra kumda koşar gibi yumuşak tuza denk geldik ama toplasanız 200m. yi geçmez. 7. km de zemin iyice yumuşadı ve hatta bastığımız yerlerde ayağımız ıslanacak kadar tuzun içine girdi. Temkinli olarak koştuğum ilk 7 km.de ortalama pace im 5.40 civarındaydı.Yumuşak zeminde, kalan mesafeyi de düşünerek biraz daha yavaşladım. Fazla değil yaklaşık 700-800metre sonra zemin düzelmeye başladı. Tam karşıdan gelen sert rüzgarla beraber ilk kontrol noktasına geldik. Doğal olarak kendimi çok iyi hissediyordum, hiçbir olumsuzluk yok, ağrı-sızı yok, hava beklediğimden daha serin. Çipi okutup, mataraları doldurduktan sonra, 21k cılardan ayrıldık. Yönümüz değişince rüzgar da artık rahatsız etmiyor hatta hafif bir serinlik veriyordu. Saatimi kontrol ettiğimde ortalama pace in 5.30 lara düştüğünü gördüm. Bu şekilde gitmeyeceğini biliyorum fakat diğer yandan da hava iyice ısınmadan ne kadar koşsam kardır diye düşünüyordum. Kontrol noktasına ikinci kez geldiğimde ( 21km) ortalama pace 5.30 un biraz altında. suları doldurdum, çantamda ki jellerden bir kaç tanesini daha kolay ulaşabileceğim telefon kılıfıma koydum ve kontrol noktasından ayrıldım. İşte bundan sonrası gerçeklerle yüzleşme kısmı :) rüzgar yine tam karşıdan geliyor. Resmen dövüyor beni, şapkamı uçuracak kadar sert öyle söyleyeyim. Bir kaç km inat edip koşmaya çalıştım, 5.50 paceler le ama baktım ki çok enerji mi alacak, yürümeye başladım.27-28.km lere geldiğimde hava da ısınmıştı, bundan sonra özellikle sıvı alımına ve beslenmeye çok dikkat etmem gerekiyordu. Zira güneş ve sıcak enerjiyi resmen çekip alıyordu vücuttan. Kontrol noktasına 3. kez gelirken ( 31.5km ) ortalama pace 5.55-6.00 lara kadar düşmüştü. Beynim oyunlar oynamaya başlamıştı. Arazi düz olunca kilometrelerce ötesini görebiliyorsunuz. Kontrol noktasını görüp, onun aslında 3 kilometre uzakta olduğunu bilmek, yürüdükçe ya da koştukça yaklaşamıyormuşsunuz hissini yaşamak gibi.. Kontrol noktasına geldiğimde kalan 10.5 km.yi de düşünerek önce mataraları doldurdum, sonra bir avuç tuzlu fıstık yedim, üzerine de bol su içip biraz soluklanarak, "son sektöre giriyoruz hadi bakalım" diyerek başladım koşmaya. Yorgunluk, uzun antrenman eksikliği beklediğim gibi bu noktalarda vurmaya başlamıştı. Koşarken, yürümeye geçmek kolayda, yürümeye alıştıktan sonra tekrar koşmaya başlamak ciddi zor iş. 32-33. km.lerde kah koşarak kah yürüyerek giderken, kendimce bir fikir yarattım. " kalan 10 km. yi kesintisiz zaten koşamam, o zaman 800-1000m koş, 200m yürü" böylece dinlenmiş olacak ve sonrasında ki koşuya hazır olacaktım. Ayrıca vücut yürümeye tam alışmadan koşacağım için, sıkıntı yaşamayacaktım. Ki yukarda bir yerlerde yazmıştım, bunun antrenmanını ankara' da yapmıştım :) bu şekilde 35.km. ye kadar geldim. Sonra malum sulu-tuzlu yumuşak zemine geldim, zaten yorgunum, sıcak vurmuş, bu kısmı hiç kasmadan yürüyerek geçtim. Tabi çıkar çıkmaz hemen koş-yürü formuna döndüm.39-40. km. den sonra artık kamp alanı ve çadırlar çok yakındı, bir yarış daha bitmişti. Finişe 200metre kala, sevgili eşim parkurda karşıladı beni, yanımda koşarak finişe kadar eşlik etti. Yarışta haberini almıştım ama onunda yarışını sağlıkla bitirdiğini görmek güzel oldu. Davul ve zil sesleri eşliğinde 42k yı 4 saat 23 dakika da bitirdim. Eşsiz bir deneyimdi, "hayatta bir defa koşarız" dediğimiz bu yarışa seneye tekrar gitmeyi düşünüyoruz.

Özet

Uzunetap ın organizasyonunu yaptığı yarış neredeyse hiç bir olumsuzluk olmadan tamamlandı. Ekip çok profesyonel ve kesinlikle yapılması gereken herşeyi en ince ayrıntısına kadar yapmış. Yarış sonrasın verilen yemek, sunulan duş imkanı, tuvalet ve duşların sürekli görevliler tarafından temizlenmesi gerçekten çok başarılıydı. Kendimce katkı vermek adına, 21k ve 42k kontrol noktasında tatlı-tuzlu kurabiye ve kuruyemiş olsaydı daha iyi olurdu.


Teşekkür


Öncelikle bu yarışı bize tavsiye edip, katılmamıza vesile olan Nesrin ve Bahadır İşseven' e, uzunetap ailesi'ne, yarış öncesinde destek olan anıttepe koşu parkurunda ki abilerime,  aile gibi olduğumuz anıtteperuhu gurubu üyelerine, her zaman yanımda olan ve olmasını isteyeceğim eşime, Özlem Deniz Özden'e sonsuz teşekkürler...


Şimdi ki hedef Afyon da yapılacak Frig Vadisi Ultra maratonu, bir kaç günlük dinlenmenin ardından hazırlıklara başlayacağım, hepinize sevgiler


Tolga


Monday, November 14, 2016

13 Kasım 2016 Istanbul Maratonu, yarış raporu

Ve bir maraton daha biter. Bu sene 3. kez koştuğum İstanbul maratonu nun yarış raporudur :)

Bu sene kendimi aşıp daha çok yarış koşma kararımın ardından, zaman hedefi koyduğum tek yarış 13 Kasım 2016 da Istanbul da koşulacak olan, Istanbul Maratonuydu. Inanılmaz keyifli geçen Frig Vadileri Ultra maratonu' ndan sonra kalan süre içerisinde başka yarış koşmama kararı aldım. Zira koşulan her ekstra yarış antrenman programımın aksamasına neden oluyordu. Bu düşünce ile hareket ederek, afyon dönüşü 1 hafta kadar kendime bir toparlanma süresi tanıdım ve sonrasında antrenman programına keskin bir dönüş yaparak, kasım ayı için çalışmalara başladım. İntervaller, tempolar, uzunlar derken, 3-4 kg vermenin de etkisi ile moralim de oldukça yükseldi. Tek hedef, maratonu 3 saat 30 dakika da bitirmek. Sakatlıksız geçen hazırlık döneminin tek kötü anısı, ekim sonunda yakalanmış olduğum grip oldu. O kadar kusur kadı kızında da olur canım :)
Yarış zamanı gelip çattığında Ankara'dan bayağı kalabalık bir gurup, anıtteperuhu koşu gurubu
olarak Istanbul'a gittik. Bir kısım cuma gününden, çoğunluk cumartesi gününden giderek, otele yerleştik. Cuma günü Istanbul'a giden, Ali, Emre ve Gökhan ( alfabetik sıraya göre dizilmiştir ) sağolsunlar fuara giderek yarış kitlerini ayarladılar. Ali, yarışta onlarca kez dua edeceğim yirminci, otuzuncu ve otuzbeşinci km.lere gidecek içecekleri hazırladı. Cumartesi öğlen sultanahmette kalacağımız otele girişimizi yaptık. Öğleden sonra kısa bir dinlenmenin ardından ekibinde otele gelmesiyle, ne yiyeceğiz sorusu gündeme oturdu. Karbohidrat yüklemesi denen şey bence benim bildiğim gibi bişey değil :) ne bulursan yememek gerekiyor(muş). Akşam ki yemek turları vs. den sonra erken bir saatte yatıp yarış için dinlenme faslını hallettim. Gece yağmur sesiyle 3.30 da uyanıp sonra bir daha uyumama dışında pek bir problem olmadı. Sabah kahvaltısından sonra, malzeme kontrolü ve üstümü giyip, meydanda otobüslerin kalkacağı yere doğru, çiseleyen yağmur altında gittik. Müthiş bir kuyruk vardı, kuyrukta pek çok tanıdıkla selamlaştıktan sonra çok uzun sürmeyen bir bekleyişin ardından otobüse bindik. Ekip makaraya yatkın olunca, eğlenceli bir otobüs yolculuğu ile start noktasına geldik.

Burada da son hazırlıkları yaptık. Sosyal medyada sürekli görüştüğümüz, ama gerçek hayatta çok azını tanıdığım Non-stop Running in muhteşem üyeleri ile gerçekte  tanışma fırsatı buldum. Sıcak sohbet ve fotoğraflardan sonra, birbirimize iyi şanslar dileyerek start noktalarına doğru yol aldık.

Fehmi, Gökhan ve Halit ile yanyana starta konuşlandık. Fehmi ve Halit le aşağı yukarı aynı tempolarda koşacaktık. Gökhanım sakatlığından dolayı 2 hafta kadar antrenman yapamamış olduğu için vücudu dinleyerek ve çok zorlamayarak gidecekti. Ama ne olursa olsun, gelenek bozulamazdı, start beraber olacaktı. Starta verildi, " hadi bakalım, yolumuz açık olsun" diyerek çıktık yola.

Bilen bilir, startla beraber binlerce kişi koşmaya başlayınca doğal olarak bu kadar insanın temposu da aynı olmadığı için, sıkışıklıklar oluyor. Bunlara bir de köprü üstünde selfie çekenler eklenince, başlarda yarış temposu tutturmak için yapılan manevralar ilerleyen kilometrelerde karşına çıkıyor. O yüzden ortak karar alarak, yavaş bir startla başladık. Köprü üstünde ilerlerken, Gökhan sakatlığının kendini hissettirmeye başladığını o yüzden yavaşlayacağını söyleyerek, temposunu düşürdü. Fehmi, Halit ve ben, yanyana, peşpeşe, değişik formasyonlarla aşağı yukarı aynı tempolarda yolumuza devam ettik. Barbaros inişine gelene kadar 5.10 lu pace lere gelmiştik. Barbarosu biraz hızlı inip zaman kazandık, pace 4.30. Beşiktaş tarafına döndüğümüzde yarış tempomuza geldik, 4.55-5.00 pacele sağlam şekilde gidiyorduk.

Galataya gelirken, içimde bir huzursuzluk başladı, yarışı bitiremeyeceğime dair. Nabzım olması gerekenden yüksek atmaya, nefes alış verişte sıkıntı yaşamaya başladım. Psikolojiktir diyerek, bir müddet daha pace i düşürmeden Fehmi ve Halit in hemen arkasından devam ettim. Kafam o kadar çok bu duruma takılmış ki, galata üstünde Sevgili Reyhan uyandırdı resmen beni, Reyhan, Yeliz, Sevda ve Barış, birbirinden değerli, keyifli arkadaşlarımız. Yarış boyunca inanılmaz bir iş başarıp saatlerce fotoğraflarımızı çektiler. Eyüp tarafında döndüğümde midemde problem oluşmaya başladı, yarışın daha yarısı bile olmamıştı ama ben şişmiştim. Evet tam anlamıyla şişmiştim. Biraz yavaşlayarak kendime gelmeye çalıştım. Fehmi ve Halit in biraz gerisine düşmüştüm, resmen yürümemek için irade savaşı verir hale geldim. Balat civarından döndükten sonra bir taraftan pace çok düşmesin diye uğraşıp diğer taraftan acaba unkapanı tarafına dönmeden yarışı bıraksam mı diye düşünmeye başladım. Ilk defa bir yarışı bırakmayı düşünüyordum. Halit kardeşim sağolsun, Fehmi başkanın iyi gittiğini görüp, yanıma geldi. " herşey yolunda mı, iyi misin " diye sorarak durumu merak ediyordu. 10 dakika önce 4.55 pace le giderken, şimdi 5.20-5.30 larda varolma mücadelesi veriyordum. " Halit, kötüyüm sen istersen git " desemde bırakmadı beni. " Hadi kardeşim, takma kafana, devam diyerek" unkapanı tarafında dönerek koşmaya ara vermeden devam ettik. Mesafeler aktıkça midemde düzelmeye başladı. Yarıştan önce Gökhan rüzgar tahminine bakmıştı, orta şiddette lodos bekliyordu bizi. Bu bakırköy de ki dönüşe kadar bir süre karşımızdan esecekti, döndükten sonrada arkamızdan esecekti. Sert rüzgarı karşıdan alınca, biraz daha kendime geldim. Halit bırakmamış, böyle devam edelim diyordu. Rüzgar karşıdan sertçe esiyor, bizim pace 5.10-5.15. Yarışın yarısını geçtikten sonra iyice rahatlamaya başlamıştım. Rüzgar dışında bir problem yoktu. Normal de yarış stratejim olarak 15-17. km civarı beslenmeye başlamayı belirlemiştim ama midem o kadar kötüydü ki, ilk ve tek jel i 30.km de kullandım. Tabi bu arada Ali nin hazırladığı içeçekler çok işime yaradı. Bakırköy dönüşünden sonra rüzgarında arkamıza geçmesiyle Halitle tempoyu biraz daha arttırdık, 4.55-5.00 pacelerde, rüzgar yardım ettiğinde 4.50 pacelerle rahat bir şekilde gidiyorduk. 32. km. ye doğru Fehmi Başkana yetiştik. Başkan maşallah tren gibi gidiyordu. Halitle tempoyu bozmadan devam etme kararı verdik. Hedefimiz olan 3 saat 30 dakika tutmayacaktı, en azından yarışı başka sıkıntı yaşamadan sağlam şekilde bitirme hedefiyle devam ettik. 39. km ye kadar hiç bozmadık tempoyu, sonlarda yorgunluk dolayı biraz yavaşlamış olsakta yine de güzel geldik Gülhane parkı girişine kadar. Halit çok az arkamdan ama sağlam adımlarla geliyordu. Gülhane de sevgili Barış güleryüzü ve motive edici sözleriyle beni daha da ileri itti. Artık bacaklarım ağırlaşmış, vücudumda enerji kalmamıştı. Yarışın son 600-700 metresi ama gitmek istemiyordum, daha doğrusu gidemiyordum. Non stop running den 15k koşup bitirmiş olan canlar, finişe desteğe gelmişlerdi, çılgınlar gibi bağırıyorlardı " Hadi Tolga abi ", hadi aslanım dedim kendi kendime yürü, az kaldı. Tükenmiştim ama bitecekti bu yarış, başta yaşadığım çok daha büyük sıkıntılar bıraktırmamıştı, burada da bırakacak değildim herhalde.

Kafamı kaldırıp baktığımda Yaşar abiyi gördüm, o esnada o da dönüp arkaya baktı. " Hadi kardeşim " diyerek, elime yapıştı. Yokuş yukarı olmasına rağmen beni çekmeye başladı, sanki yarışa yeni başlamış gibi diri, deparla çıkıyordu yokuşu. " abi bırak " dedim, bırakmadı... bırakmadı, bırakmadı. Finişe 200 metre kala Özlemin sesi çınladı kulaklarımda " Tolgaaaaaa" diyee. Yarış bitti, Yaşar abiyle el ele. Yarış bitti bir sürü kötü anı olmasına rağmen inanılmaz mutlu bir şekilde. Yarış bitti resmen vücudumda enerji kalmayana kadar. Yarış bitti 3 saat 35 dakika da....


Insanın en buyuk hazinesi kurduğu dostluklardır, arkadaşlarıdır. Bu hikayede ki kahramanlar gerçektir. Hala yeryüzünde iyi insanlar olduğunu bilmek ve bu insanların ihtiyacın olduğunda seni tutup çekmesi muhteşem bir duygu. Çok şanslıyım, böyle bir aileye, dostlara ve arkadaşlara sahip olduğum için.





Sunday, September 4, 2016

Frig Vadileri Ultra Maratonu 2016

2-3 Eylül 2016 tarihlerinde Unlimited Academy tarafından organize edilen Frig Vadileri Ultra Maratonu yarış raporum :)

Oldukça zor ve kırıcı geçen Sapanca Dağ maratonundan sonra, ayaklarımın kendine gelmesi 3 haftayı buldu. Bu süre zarfında haliyle çok uzun antrenmanlar yapamadım. Üzerine birde Özlemin diz sakatlığı eklenince, Frig vadileri için hazırlık safhası motivasyondan uzak başladı. Hem yaz sıcağı, hem yorgunluk, hem tembellik derken temmuz sonuna kadar doğru düzgün uzun yapmadan geldik. Sonrasında ilk önce sakatlığı iyileşen Haku San ile çayyolu park caddesinde ki koşu parkurunda güzel bir 20k ile motivasyonumu toparlamaya başladım. Ardından her pazar sevgili anıtteperuhu arkadaşlarımla ODTÜ tepelerinde trail koşuları ile kondüsyon olarak da daha iyi duruma geldim. İşlerin tatsız gitmesi, yazın vermiş olduğu tembellik, dondurmanın dayanılmaz lezzeti derken istenmeyen bir kaç kilo alındı bu sürede :(
Frig Vadileri yarışına gidişimizi planlamamız tam bir krizdi. Gurup olarak, takribi 7 kişi planlamıştık yarışa katılmayı, ancak sakatlıklar ve mesailerden dolayı maalesef 3 kişi olarak katılabildik. İşlerin belirsizliğinden konaklamayı bile yola çıkmadan 1 gün önce ayarlayabildik. Alicem sağolsun bu konuda inanılmaz yardımcı oldu. Cuma sabah havaalanı işlerimi hallettikten sonra, eve gelip Özlemle beraber çantalarımızı hazırladık ve saat 11 civarı yola çıktık. Sevgili kardeşim Gökhan Eryol dan, koşu kemerini aldıktan sonra, yiyecek birşeyler alarak nihayet ankara dan çıkmayı başarabildik. Afyon uzak değil, 272km. yolda sohbetli, itişmeli, kakışmalı, ayak uzatıp uyumalı bir seyahatten sonra 14 gibi otele giriş yaptık. Tabi arkasından hemen, karasal iklimde yaşamaya alışmış insanların suya hasreti uyandı ve havuza attık kendimizi. 16.30 civarı YK, eşi ve Lokumun da aramıza katılmasıyla ekip tamamlandı. Akşam yemeği sonrası, briefing e gittik. Sapanca da sağolsun Ali daha önceden parkuru koştuğu için bütün detayları anlatmıştı, çok fazla yol kavşakları yoktu. Ama frig de durum daha farklıydı, irtifa kazanımı çok daha az olan ancak tarlaların, vadilerin içinden geçen bir parkur vardı. Kaybolmamak önemliydi, bu yüzden pür dikkat dinledik anlatılanları. İlk söylenen şey, acil bir duruma karşı AKUT un organizasyonda görevli personeli Mithat bey in cep telefonu. Parkur boyunca heryer de karşımıza çıktılar, bu gerçekten kendimi güvende hissetmemi sağladı. Briefing sonrası fazla muabbete dalmadan erkenden yatıp dinlenmeye karar verdik Özlemle.
Sabah 6.30 da kahvaltımızı edip, yarış kitlerini, drop bagleri, kemeri bir daha kontrol ettikten sonra lobi de buluştuk.

Start yeri gazlıgöl, afyon şehir merkezine 30km civarı bir mesafede sanırım. Servislerle muabbet gırgır şamata ede ede geldik kasabaya. Son bir ihtiyaç molası, fotoğraf çekimi, arkadaşlarla selamlaşma derken saat 9.00 da start verildi.
İlk km.leri asfaltta yaklaşık 6.45-7.00 pace ile rahatça koştuk. Takriben 2km. sonra patikaya döndük. Sağlı sollu tarlaların arasından geçen, traktör lastiklerinin iz yaptığı toprak zeminde yine 7.00-7.10 arası değişen pace le koşuyoruz hepimiz. Şansımız hava çok sıcak değil, nem ise sapanca ile kıyaslanmayacak kadar az. Sohbet ederek, fotoğraf/video çekerek ilerledik.
 Genelde çıplak arazide koşunca, ağaçların oluşturduğu gölgelerin kıymeti daha da iyi anlaşılıyor. YK 14km, Özlem 29km, Ben de 42km koşuyorum. Yol boyunca bütün çeşmelerde içilebilir su mevcut. Ayrıca 14-29-42 de CP ler ve buna ilave olarak ekstradan konmuş olan su istasyonları var.


8.km de bir su istasyonundan mataralarımızı doldurup, bandana ve şapkalarımızı ıslatıyoruz. Sonra ki çeşme 11.km de, vadinin hemen girişinde. Girişe gelirken taş-toprak karışık bir zeminde hafif bir iniş var. Burada YK ufak bir kaza geçiriyor, çeşmenin yanında müdahale edecekken, AKUT aracı geçiyor yoldan ve hemen oksijenli su ile müdahale ediyorlar. Yarışın bundan sonra ki kısmı gerçekten yaşanması gereken bir tecrübe. Vadi tabanı taş zemin, çok hızlı koşulacak bir yer değil, zaman zaman ıslak toprak veya çok az su olan yerlerden atlaya zıplaya tırmanıyoruz. Bir yerde merdiven var, süper bir sürpriz oluyor bize. Vadiden yukarı doğru tempolu şekilde yürürken, bu seferde Özlem, şoparması neticesinde ufak bir düşüş yaşıyor. Çok şükür bir sıkıntı yok :)
 

 

14km. CP sinde YK ile ayrılıyoruz. Sodalarımızı içip, fotoğraf çektirip yolumuza devam ediyoruz. Durum gayet iyi :)
Düz yolda pace 6.40-6.50 arasında, sert çıkışlarda yürüyerek, yumuşak çıkışlarda jog atarak, manzaranın keyfini sürerek devam ediyoruz. Bu arada işaretlemeleri dikkatle takip ederek gidiyoruz, fazla yol kavşağı var, şaşırmak çok mümkün. Özlem e jel, izotonik ve tuz takviyesi yaparak 26km ya kadar geldik, kaldı 3km. "Yoruldum" diyen hanım, büyük azimle kalan 3km yide başarıyla tamamladı. Süre, tahmin ettiğimiz gibi 4 saat civarında...
Önce ki sapanca raporunda yazmıştım, ayakkabı seçimiyle ilgili yaşadığım problemi. Frig de ayakkabının çok önemli olmadığı briefing de belirtilmişti. Zemin: kum, asfalt, toprak, çim... 29k ya gönderdiğim drop bag in içine her ihtimale karşı 1 çift ayakkabı koymuştum ama asıl doğru seçim, flaster oldu. CP de Kerem Yıldız karşıladı bizi, birşeye ihtiyacımız var mı diye defalarca sordu sağolsun. Özlemle vedalaşıp, ayak tabanlarıma flasteri sarıp, çoraplarımı değiştirip yola koyuldum. Bu arada bu yarışta Asics Nimbus 15 lerimle sıkıntısız koştum.
Yarıştan önce oluşturduğum strateji, kalan 13km de hızlanmak becerebilirsem 5.00-5.30 arası koşmaktı. Bunun etkisiyle 5.00-5.10 arası pacelerle 5-6km sorunsuz gittim, bir kaç ufak kaybolmanın, çıkışların etkisiyle 36-39km. ler arasında pace 6.00-7.00 arasında gidip geldi. Çocuklarla merhabalaşarak, parkurda koşan diğer arkadaşlarla ayak üstü hal hatır sorarak, son 2km ye geldim. Parkur gerçekten çok keyifli, vadi tabanına iniş ve çıkış harici bir kaç ufak iniş çıkış dışında neredeyse düz. Kum veya yumuşak toprak harici çok güzel tempo yapilabiliniyor. En çok hoşuma giden taraf ise, CP lerin mesafelerinin doğru olmasıydı. Sapanca da yarışın ne zaman biteceğini bilememe sıkıntısı yaşamıştım, bu da mental olarak çok kötü etkilemişti beni. Ama bu sefer saatte gördüğüm mesafenin neredeyse +- 500m aralığında CP leri gördüm. Bu güvenle 40.km de tempo mu biraz daha arttırarak, önümde ki koşucuya yetiştim, bir baktım bizim Hakan Acar :) selamlaştıktan sonra Döğer kasabası, finişin olduğu yer, nın girişinde Selma ya yetiştim ve finişi de beraber geçtik.

Tadı damağımda kalan bir yarış oldu, organizasyon gayet iyiydi, CP lerde beslenme ihtiyacı hissetmedim, soda süper oldu. Görevlilerin yaklaşımı, yardımseverliği, AKUT un her zaman etrafımızda olduğunu hissetmek, işaretlemeler kısaca herşey çok güzeldi. Çok sert olmayan bir parkurda koşmak isteyenlere veya ilk defa trail koşacaklara rahatlıkla tavsiye edebileceğim bir yarış Frig Vadileri Ultra.
Seneye inşallah bir daha koşmak dileğiyle....

Wednesday, July 27, 2016

Ilk patika ( trail ) yarışım, Sapanca Ultra Trail 2016

2015 istanbul maratonunu bitirdikten sonra yeni hedef için arayışa girmişken, facebookta uzun süredir takip ettiğim ultra maratoncu arkadaşların gazıyla 50 km koşmaya karar verdim. Ocak ayı başında haftada 6 gün antrenman olacak şekilde bir program hazırladım. Programın ilk haftaları oldukça kolay, düşük tempolu koşulardan oluşmaktaydı. Tabii haftalar geçtikçe mesafeler uzadı. Ankara da yaşamanın vermiş olduğu en büyük dezavantajlardan biri de, kışın koşu için uygun iklim şartlarının olmaması. -12 derecede sevgili İlker Akça ile koştuğumuzda, kendisinin kirpikleri dondu... bu şartlar altında mart ayının başına kadar en uzunu 20-21 km olan antrenmanlarla geldim. Mart başında antalya da bir yarı maraton, nisan sonunda istanbul da bir yarı maraton daha... formum yükseliyordu, hatta 2. Yükleme haftasında ki 38 km antrenmanını averaj 5.01 pace ile koşarak, bu seneki 3.30 Maraton hedefimin aslında çok uzakta olmadığını gördüm. Tam herşey iyi giderken, bir çarsamba günü hafif tempo antrenmanda, 8.km de sağ dizimde aşağıya doğru yayılan bir ağrı oluştu. Vücut soğukken bu tip ağrıları önemsemem pek ama 8 km koşmuşum, vücut kaynıyor, böyle bir ağrı, hele de dizde yanarak yayılma yapınca, ne yalan söyleyeyim tırstım. Ve durdum, biraz stretching ve eve gidip hemen buz uygulaması yaptım. Ertesi gün dinlenme ve buz. Cuma günü hafif bir deneme koşusu yaptım, yok tat vermiyor... pazartesiye kadar dinlenme verdim kendi kendime, tabi bu arada antrenmanlar kaçıyor, moralim bozuluyordu. Yaklaşık 10 gün dinlenmeden sonra, dizimde ki ağrı geçmeyince doktora gittim, en büyük korkum çapraz bağda problem olmasıydı, çok şükür doktor zorlamaya bağlı bir ağrı olduğunu söyledi ve patella bandi önererek, fazlada zorlamamamı tembihleyerek gönderdi beni. Tam yavaş yavaş antrenmanlara başlamıştım ki, bu seferde çok sevgili bir müşterimizden miras kalan gribe yakalandım. Ciğerlerim kütür kütür, nefes alamıyorum, bırakın koşmayı yürüyecek dermanım yok, 4 günde böyle kaybettim. Sonra başladım antrenmanlara, ilk başta kısa mesafe ve yumuşak tempo antrenmanlarla nabızı çok yükseltmeden koşuyordum. 5 paceler yalan olmuş, moral yerlerde tabii.. ocak başından beri hazırlandığım yarışa sadece 3 hafta kalmış ve ben sadece 1 tane 38 k koşmuşum. Trail desen hiç yok.. anitteperuhunun sapanca yarışına girecek üyeleri ile başladık Odtü nün dağlarında trail antrenmanlarımıza. 20-22 k çok sert olmayan tempolarla vücudu alıştırmaya çalışıyoruz. Yol koşusundan çok farklı. Tepe çıkarken nabızlar +170 oluyor bir anda..3 hafta suresince en fazla 24 k koşarak yarış antrenmanlarımı tamamladım. Birinci önceliğim ilk ultra yarışımı bitirmek. Tabi bu camiada 100 k ve üzeri koşanlar varken, 50 k ya ultra denir mi bilmem. Kitapların yalancısıyım... ekipten Pelin ve Ali aileleri ile cuma gününden gittiler sapancaya, YK ve ailesi, Fuat abi ve Sibel abla ile biz cumartesi öğlen ulaştık sapancaya. Son 1 haftadır konuştuğumuz tek şey sıcaklık, yarış günü tahmini sıcaklık 38 derece.. bana sorulan soru: gerçekten koşacakmısın.. tabii ki koşacağım, ayaklarımın üzerinde durabiliyorum değil mi... cumartesi günü karbohidrat yüklemesi adı altında insanlıktan çıkmış gibi yiyip, sevgili Sevda ve Barışı ziyarete gittik, muabbet öyle sardı ki gece otele döndüğümüzde saat 23.00.. yarış kıyafetlerini toparlayıp bir kenara çıkarıp yattık, derken gece 2 civarı kan ter içinde uyandım, klima çalışmıyor... hava gece bile 24 derece ve nem feci. Neyse sabahı sabah ettik tabii. İyi bir kahvaltı ve sonrasında çantalar, kemerler, jeller herşey hazır. Servise bindik starta geldik, yarışın başlamasına 1 saat kadar var, 

istanbul dan gelen dostlarla muabbet, fotoğraf ve yarış öncesi tuvalet molası ile hazırız. Starta çağrıldık, hadi bakalım, herkese bol şans. Özlem ilk trail ve 30 k yarışını, Pelin ilk trail ve 30 k yarışını, YK ilk trail ve 7 k yarışını koşuyorlar. Fuat abi sapancada ilk defa koşuyor, içimizde en tecrübeli Ali, o da ekibin bayanlarını yalnız bırakmamak için 30 k da onlarla gidecek. Benim yolum uzun 50 k, yarış stratejim yok, çünkü parkuru bilmiyorum. Startı alıp hafif tempoda başlıyorum koşmaya, sapanca belediyesinin önünden, sapanca gölüne doğru düz bir zeminde koşuyoruz. Yaşar abi ve Halit can brom la 5.15-5.30 temposunda konuşa konuşa, tanıdıklara selam vere vere gidiyoruz. Göl kenaında fazla ilerlemeden parkur bizi bir alt geçitten geçirip, polislerin kestiği bir yolun karşısına geçiriyor ve patikaya giriyoruz. Hafif bir tırmanışla, kurumuş otlarla, bazen dallarla kaplı bir zeminde iki kisinin yan yana zor koştugu bir yolda tırmanıyoruz. Yol bazen daralıyor tek kişilik oluyor, bazen genişliyor, kah toprak, kah ot. Degişmeyen tek şey tırmanıyoruz. Sıcakta kendini iyiden iyiye hissettirmeye başlayınca, biraz bilgi birikimi, birazda içgüdüsel olarak su içmeye başlıyorum. Evlerin arasından geçerken hortumla su tutan birini görüyorum, hemen bir kaç koşucuyla beraber gidip hortumun altına sokuyorum kafamı. Sıcak çok sıcak ve saat daha 9.30 civarı... Zaman zaman sert zaman zaman yumuşak cıkışlarla 7 k finişine geliyorum. Bu arada Yasar abiyle kopuyoruz, kendisi maşallah yokuşlarda yavaşlamadan devam ediyor. Bense hem kalan mesafeyi düşünerek hemde sıcaktan dolayı orta ve sert yokuşlarda yürümeyi tercih ediyorum. Can brom Halit, talihsiz bir şekilde çekmeköy de bacağını sakatladığı için çok asılmıyor yarışa ve arkada kalıyor. 7 k da bir şişe su alıyorum, hem bir kaç yudum içiyorum hemde kafamdan aşağı döküyorum. Vücudu çok ısıtmamak lazımda, güneşin altında nasıl olacak bu iş. Bu arada hala tırmanmaya devam, Ali 7 k dan sonra çok dik yokuşlar olacağını söylemişti, normal şartlarda o kadar erken jel almam ama Alinin tavsiyesi ile jeli alıyorum ve ne kadar haklı olduğunu anlıyorum. O nasıl bir yokuş öyle.. tabii hızlı tempoda yürüyerek ilerlemeye devam ediyorum, bu arada bol bol su içiyorum. 20 k da su istasyonu olduğu söylendi, haritada da var. 15-16.km ler de artık yokuşlara alışmaya başlıyorum, ha sanmayın koşuyorum, yürümeye devam hala. 20.km ye geldiğimde yerlerde boş su şişeleri görüyorum, sanki avrasya da 2-3 istasyon arka arkaya gibi düşünüyorum ama su yok ortada, 22 k ya geliyorum hala su yok.Kemerde ki mataralarım boşalmış. Yapı olarak sağlamcı olmaya çalışırım, yarışa çıkmadan, zaten 95 kg taşıyacaksın, 1.5 lt su şişesini de doldur al yanına, bişey farketmez diyerek çantaya 1 adet 1.5 lt. Su koydum. Bu arada yeri gelmişken çantada ve kemerde neler var? Kemerde 3 adet jel, 1 tüp tahin pekmez, 2 paket magvital, 2 adet 600ml. Matarada su. çanta da 2 adet jel, 1 adet snickers, 100gr. Kadar kuruyemiş, 1.5l su. Su istasyonları tırt çıkınca çantadaki suyu çıkarıp mataralara koyuyorum, kemerden çıkarıp içmesi daha kolay. Bu arada bir koşucu arkadaşla suyumu paylaşıyorum, önden gidipte bütün suları tüketen arkadaşları saygıyla anıyoruz. 30 k cp aslında 26-27 k civarında, sert tırmanışlardan sonra 24 k civarında yaylaya çıkıyoruz, bu arada cp ye kadar tatlı bir çıkış var hala.. 


30 k cp de Mahmut Yavuz karşılıyor bizi. 30 mu 50 mi diye soruyor, 30 ların finişi olduğu için onlara madalyalarını takıp, biz 50k cılarada yumuşak bir el hareketiyle, hadi aslanım yallah diyor sanki. Drop bag imi ankarada hazırlamaya başlamıştım. İçine temiz tshirt, şort, çorap, snickers, jel, magvital ve kola koymuştum. Cp ye gelince ilk iş çanta ve kemeri çıkarıp drop bage gidiyorum. Açıp hemen tükettiğim jelleri kemere ve çantaya koyuyorum. Masadan hızlıca 2 bardak meyve suyu içiyorum, mataraları dolduruyorum. 


Brocan Özgürüm hemen yanıma geliyor, birşeye ihtiyaç var mı diye soruyor, adam gibi adam. Elimden 1.5 lt lik şişeyi kapıp doldurup getiriyor. Bacaklarıı uzatıp biraz oturuyorum, bu arada hemen yarim litrelik kolamı içiyorum. Masaya bir daha gidip bir bardak daha meyve suyu içiyorum. Snickersın yarısını yiyorum. Sırılsıklam olmuş tshirtümü degiştiriyorum, hazırım, hadi bakalım diyip tekrar çıkıyorum yola. 

Parkur haritasında 30 k cp den sonra yaklaşık 5k daha tırmanış gözüküyor. 30 k cp de, geride bıraktığım yokuşları düşünerek, Özlemi aramayı düşünüyorum ama sonra vazgeçiyorum, zira muhtemelen 16-17 k da ki sert yokuşlarda olabilirler ve dikkatlerini dağıtmak istemem. Tırmanmaya kaldığımız yerden devam, bu sefer zemin daha da kotu. İrili ufaklı taş, kaya ne derseniz.. yolun kenarında istiflenmiş odunlar, önümden geçen sincaplar.. müthiş bir güzellik. Bu arada 3-4 kisi bir araya gelip muabbet edip yürüyoruz tepeye doğru. Biraz ileride Ayhan abiyi görüyoruz. Yaklaşık 33.km de sağ tarafta 3 damacana su var, organizasyon sağolsun ekstra su bırakmış, hemen boşalan 1 mataramı dolduruyorum. Ayhan abiyle sohbet ede ede yürümeye devam ediyoruz. Aklımda hep iniş ne zaman başlayacak sorusu var. Artık zamanı gelmiştir diye düşünüyorum. Hala tırmanıyoruz, arada bir iniş görüp seviniyorum ama daha rahatlayamadan tekrar tırmanış başlıyor. Tam 36 km abartmıyorum 36 km tırmanıyoruz. Ufak tefek inişler başlayınca, Ayhan abiler den ayrılıp tempomu arttırıyorum, 4.30-4.35 lerde iniyorum yokuşları. Yarış trail olduğu için bu yarışta adidas tr7 trail ayakkabılarımı kullandım, işte 37.km den sonra ne olduysa oluyor. Zeminde ki irili ufaklı taşlar ayağımın altına batmaya başlayıp, 2 ayağımda da hem pençe hem topuk kısmında Su toplamasına sebep oluyor. Canım acıyor ama gitmeye çalısıyorum. 38 k geçiyor son km pace i 5.30 larda, fena değilim, ama acı çekiyorum. 40k lara doğru artık basamaz oluyorum ve maalesef yokuş aşağı asıl tempo yapacağım yerlerde yürümeye başlıyorum. 42 k da su istasyonundan son kez mataraları dolduruyorum ama yarışın keyfi kaçmış, artık yarıştan ziyade bitirme ve hayatta kalma mücadelesine dönmüş. 200 metre koşuyorum sonra acıdan 1 km yürüyorum. İniş iyice dikleşiyor ama koşacak güç yok. Yokuş aşağı yürüyorum hayal ettiğim tabii ki bu değil ama, bu benim ilk ultra yarışım, tabii ki aksaklıklar olacak, mühim olan bitirmek diyorum. Acı çeke çeke yürümeye sekmeye devam. Alicem yanımdan arabayla geçiyor, abi su ister misin diye soruyor. Burada bir parantez, her ne kadar 20 k da su istasyonunda aksaklık oluşsa da, Alicem in bu işi ne kadar ciddiye aldığı, arabayla parkurda gezmesinden belli. Özlem arıyor, ne zaman gelirsin diye soruyor, bilmiyorum ki, saat 46 k gösteriyor ama ben 4 k daha yürüyebilir miyim bilmiyorum. Sonunda UA Team tshirtlü genç bir arkadaşla karşılaşıyorum, bana bravo abi bu taraftan diyor, bitti mi diyorum, saat 48k yi gösteriyor, evet abi az kaldı diyor. Köşede Özlem karşılıyor beni, yavaşta olsa koşmaya başlıyorum, aşkım yanımdan geliyor ve finiş... Hiç bu kadar yorulduğumu hatırlamıyorum. Uzun süredir bu kadar acı çekmemiştim ama bitiyor iste. Kötü mötü, 50 k yı tamamlıyorum. Kemal hoca geliyor hemen, önemli tavsiyelerde bulunuyor, yaklaşık 10 dakika kadar çimenlerde yattıktan, muz yedikten, su içtikten sonra yavaş yavaş kalkıyorum ayağa. İlk ultra maceram 6 saat 35 dakika civarında ve güzel deneyimlerle bitiyor. 
Sapanca ilk defa ultra koşacaklar için sert bir parkur, koşulmaz değil ama çok iyi hazırlanmak gerek. Bol bol tepe antrenmanı ve iniş antrenmanı yapmanızı tavsiye ederim. Çanta ve kemer hazırlama konusu çok önemli, ne zaman neyin olacağını her zaman kestiremezsiniz, bu yüzden mutlaka özellikle su konusunda dikkatli olun. Yarışa başlarken üzerimde yaklaşık 2.7lt su vardı. Sanırım yarış sonuna kadar 8-9 lt su tükettim. Dehidre olmadım ama o sıcak havada eğer 1.5 lt lik şişe olmasaydı çok daha zor olurdu. Beslenmeyi çok iyi yaptığımı söyleyemem, kuruyemişlere hiç dokunmadım, yemem gerekirdi.. bir sonraki yarış frig ultra 42k. Orada çok daha tecrübeli olacağım. Parkur, sapancaya göre çok daha düz, daha rahat ve hızlı bir koşu olabilir. 
Benim yarış raporum bu şekilde, faydası olur umarım. Keyifli koşular

Organizasyon için UA team e, desteklerinden ve beraber yaptığımız keyifli antrenmanlardan dolayı gurubumuz anitteperuhu na ve her zaman yanımda olan sevgili eşime Özlem e çok teşekkürler

Yarış videosu : https://www.youtube.com/watch?v=IAMGnybKCcQ